KÜLTEPE (KANİŞ-KARUM)

“Geçmişimize tuttuğumuz her ayna, geleceğimizi aydınlatacaktır.”

Tarihi değerlerimizle iç içe yaşıyoruz ama ne hakkında doğru düzgün bilgi sahibiyiz ne de sahip çıkıyoruz.

İşte onlardan birisi de Kayserimizde;

Kültepe, Kaniş ya da Karum adıyla anılan höyük, Kayseri-Malatya karayolunun 22. km’sinden sola dönüldükten sonra 3 km. kadar içerde, Karahöyük Köyü sınırları içindeki bir höyüktür. İç Anadolu’daki en büyük höyüklerden biri olup, biçimi dairemsidir.  Yaklaşık olarak uzunluğu 550 m. Genişliği 450 m., en yüksekkısmı ova seviyesinin 20m. üstündedir. Höyük günümüzde “Kültepe” olarak anılmaktadır.

Milattan önce 3. bin yılı ortalarından başlayarak Roma Çağı’na kadar oturulan höyüğün hemen yanında onu kuzeydoğu, doğu ve güneydoğudan çevreleyen ikinci bir yerleşim birimi veya şehir vardır ki, burası da Kaniş Karumu’dur.

Burada daha çok Asurlu tüccarlar oturmuşlardır. Asurlular Pazar yerlerine ‘ticaret dairesi’ anlamına gelen ‘Karum’ adını vermişlerdir. Asurlu tüccarlara ait bu mahallenin çapı 2 km’yi bulmaktadır. Ova tabanından yüksekliği yalnızca 2-2,5 metredir.Kazı sonuçlarından anlaşıldığına göre, birinci şehirden çok sonra kurulmuş ve ancak 3,5 yüzyıl kadar yaşadıktan sonra bir daha yerleşim görmemiştir. Roma Çağı’nda höyüğün nekropolü olarak kullanılmıştır. Karum, höyük ve ortasındaki stadeli birer sur ile çevrilidir.

Kültepe buluntularının en eskisi Eski Bronz Çağı’na milattan önce 2000 – 2500 yıllarına aittir.

Dünyanın organize ilk ticaret merkezi olarak nitelendirilen Karum’a 1000 km Uzaklıktaki Asur’dan kervanlar altı hafta süren bir yolculuktan sonra ulaşırlardı. Milattan önce 2000’den itibaren Asurlu tüccarlar Anadolu’ya yayılarak, ticaret kolonileri kurdular. Büyük şehirlerdeki bu ticaret merkezlerine ‘Karum’, küçük kentlerdekilere de ‘Vabartum’ adı verilirdi.  Bunların arasında en önemlisi Kaniş Karumu olarak kabul edilirdi. Asurlu tüccarlar, ayna, tarak gibi süs eşyalarını, çeşitli kumaşları, Anadolu’da bulunmayan kalay gibi maddeleri, kervanlarıyla Dicle ve Fırat boylarından çıkarak, irili ufaklı pek çok ticaret merkezine uğrayarak ve ticaret yaparak, Kaniş’e getirirler ve Anadolu halkının çıkardığı, ürettiği kıymetli taşları, madenleri, özellikle de altın, gümüş ve bakırı Asur’a götürürlerdi.

Kaniş’in bir diğer özelliği de, Anadolu’ya ait ilk yazılı belgelerin burada bulunmuş olmasından kaynaklanır. 1881’de başlayan ancak 1948’de Tahsin Özgüç başkanlığındaki bir ekiple geniş kapsamlı hale getirilen kazılarda, milattan önce 4000 yılından Roma devrine kadar süren aralıksız yerleşimin sonucu olarak, dört uygarlık katmanı bulunmuştur. Bunlar Eski Tunç Devri, Asur Ticaret Kolonileri Çağı, Hitit ve Frig dönemleri.

Höyük’te bulunan çivi yazılı kil tabletlerde, Anadolu ile Asur arasında sürdürülen ticaret hakkında detaylara, surların içinde de ev, dükkan, arşiv ve depolara rastlandı. Ölülerin gömüldüğü evlerin alt katlarında, atölye, dükkan ve bazı evlerde de kil tabletlerin fırınlandığı fırınlar bulundu. Bir arşivde bu tabletlerden 1500 tanesinin arşivlendiği ve Asur’dan ithal edilen kurşun, kumaş ve kıyafetin yanısıra, bakır gibi metallerin de ihracatı bu tabletlere kaydedilmiştir.

Ticaret için buraya gelen Asurlu tüccarların yerli halkla kaynaşmaları, kültürel bir alışverişi de doğurur ve bu sanata da yansır. Kazılarda çıkan Hitit seramiklerinden anlaşıldığına göre, Anadolu halkı olan Hititler’in Asur Babil sanatıyla bir sentez oluşturdukları ve bu seramik sanatınınKültepe’de en yüksek düzeye ulaştığı görülüyor.

Her yönüyle incelenmesi gereken tarihi yerlerimiz geleceğimizi de kendi kültürel değerlerimizle planlamamıza yardımcı olacaktır.

Gelecek nesillere kalıcı eserler bırakmak da ancak bu şekilde mümkündür.

Geçmişimize ve geleceğimize birlikte sahip çıkmamız dileğiyle…

Mesut Hekimhan

Eğitimci Yazar

mesuthan@gmail.com

Related posts

Leave a Comment